Teknolojinin gelişmesi ve dünyada tüketim çılgınlığının hızla artmasıyla her gün çöp olan tonlarca elektrikli eşya ile elektronik atık çevre ve insanlık için tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bu konuda ne kadar bilinçliyiz sorgulamadan edemiyor insan…
Tehlikeli atık sınıfında değerlendirilen, “E-atık” olarak da andığımız bu atık türü evlerde, iş yerlerinde, sokaklarda, aklınıza gelebilecek her yerde hayatımızın parçası olan elektrikli ve elektronik olan ürünlerce oluşmakta. Şu an bu yazıyı okurken elinizde bulunan telefon, tablet veya bilgisayar günün birinde boyundan büyük tehlikelere yol açabilecek bir E-atığa dönüşecek. Elektronik atık içerdiği ağır metaller, gazlar ve plastikler ile çevremiz, sağlığımız ve pek tabii geleceğimiz için ciddi sonuçlar doğuruyor.
Garanti süresi bittiği an bozulan, daha taksiti bitmeden yenisini aldığımız eskisini çöpe attığımız ürünler ile ne kadar büyük bir tehlikeye yol açtığımızın farkında mıyız? Elektronik Atıkların Geri Dönüşümünü Destekleme Derneği sayfasında rastladığım bilgiye göre, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan e-atık izleme raporunda dünyada yıllık bazda oluşan elektronik atık miktarları: 7 milyon ton ile ABD ilk sırada yer alırken, 6 milyon ton ile Çin 2. sırada, 2.2 milyon ton atıkla Japonya 3.sırada bulunmakta; Türkiye 503 bin ton ile dünya sıralamasında 17. sırada yer almaktadır. Geri dönüşümü mümkün olan bu atık türünde ne yazık ki atığı oluşturmada lider(!) diyebileceğimiz ülkelerin geri dönüşüm oranlarına bakıldığında aynı mücadeleyi göstermediği ortada… Dünyada 1. sıra geri dönüşüm oranı %62.6 ile İsveç’te iken, ABD’de %14, Çin’de %21, Japonya’da %23 ve Türkiye’de ise yaklaşık %5 olarak bilinmektedir. Kontrollü geri dönüşüm ile yalnızca çevre ve insan sağlığı değil, doğal kaynaklar da korunmakta ve ekonomiye katkı sağlanabilmektedir.
Ülkemizde 2012 (22 Mayıs) yılında ilgili bakanlıkça hazırlanan “ATIK ELEKTRİKLİ VE ELEKTRONİK EŞYALARIN KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ” mevcut olsa da, yönetmelik incelendiğinde yönetmeliğin henüz hedeflere ve amaçlara ulaşılamadığı ortadadır. Bunun temel nedenlerinden biri olarak halkın yeterince bilinçlendirilememesi gösterilebilir. Aslına bakarsanız ülkemizde, dünya pazarında yer almak isteyen ve yer alan Türk firmalarda sürdürülebilirlik yaklaşımıyla birlikte çevre bilinci doğmaya başladı. En azından bu doğrultuda çalışmalar görmek umut vaat ediyor. Çeşitli geri dönüşüm kampanyaları ile desteğini gösteren firmaların yanında kendi geri dönüşüm tesislerini kuran firmalarında bulunmasıyla bu alandaki rekabetinde artması temennisi içindeyim. Peki, ‘eskisini getir yenisini götür’ tarzı sloganlar ile toplanan bu atıkların başına neler geliyor? Örneğin, Arçelik tarafından ülkemizde ilk defa 2014 yılında kurulan geri dönüşüm tesisine gelen eski elektrikli ve elektronik eşyalardan ilk önce manüel olarak sökülebilen malzemeler ayrılıyor. Eski teknoloji ile üretilmiş ürünlerde bulunan gazlar kontrollü bir şekilde çekilerek atmosfere salınımları tamamen engelleniyor. Daha sonra kırma işlemi ile eski ürünler parçalanıyor ve kullanılabilir parçalar ayrılarak tekrar işleme tesislerine gönderiliyor, geri dönüştürülerek elde edilen maddeler uluslararası standartlara uygun olarak ekonomiye geri kazandırılıyor.
Hızla endüstrileşen dünyada geri dönüşüm hareketlerinin arttırılması, alternatif yolların aranması oldukça büyük bir öneme sahip. Bu yönde kanun koyuculara, üreticilere, sosyal sorumluluk kuruluşlarına ve en önemlisi biz tüketicilere büyük görev düşmektedir. Sahip olduğumuz dünya mirasını gelecek nesillere en iyi şekilde aktarmak tüm insanlığın borcu… Teknoloji gelişmeye devam edecek ve etmeli ancak bunu en iyi şekilde kullanmak bizlerin elinde.
Doğaya ve insana saygıyla yaşamayı öğrenmek ve öğretmek dileğiyle…
Sevgiler.
KAYNAKÇA
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/05/20120522-5.htm