Dünya Hava Sağlık

“Hava Kirliliğinin Tip-2 Diyabet Üzerindeki Etkileri”

Diyabet, yetersiz insülin üretimi ve riskli fizyolojik sonuçlarla sonuçlanan metabolik bir hastalıktır. Erken ölümlerin ana nedenlerinden biri olduğu ve küresel hastalık yüküne önemli bir katkı sağladığı düşünülmektedir. Hem sanayileşmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde, diyabet direnci son yıllarda istikrarlı bir şekilde artmıştır. Ek olarak, güncel araştırmalar ile zayıf glikoz metabolizması, insülin direnci ve tip 2 diyabet arasında bir bağlantı olduğunu düşündürmektedir. (Li, Xu, Shan, Teng, & Han, 2019)

ve diyabet tip 2 arasındaki ilişki, çalışmaların bazılarında görülen cinsiyete özgü farklılıklar, biyolojik duyarlılıktaki gerçek farklılıklarla ilgili olabilmektedir; bu, Kadın sağlığı çalışmasındaki gözlemlerle yansıtılan bir bulgudur ve obez kadınların hava kirliliğinin aracılık ettiği kardiyovasküler olaylara daha fazla duyarlı olduğunu da göstermiştir. (Lıu , Ying, HARKEMA, Sun, & RAJAGOPALAN, 2013)

The Lanc et Planetary Health’te, Benjamin Bowe ve meslektaşları PM2.5 hava kirliliğine maruz kalmanın gerçekten diyabet için bir risk faktörü olduğunu bildirmiştir. Düzeltilmiş modellerinde, PM2.5’te 10 μg/m³’lük bir artış, diyabet riskinde artış ile ilişkilendirilmiştir (HR 1.15, %95 GA 1.08–1.22). Fiziksel aktivite eksikliğinin diyabet için bir risk faktörü olduğu vurgulanmış, dahası Bowe ve meslektaşlarının çalışmasının sınırlamalarından biri, fiziksel aktivite için herhangi bir ayarlamanın olmadığı anlatılmıştır. Yaşanabilir şehirler, bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan erken ölümleri 2030 yılına kadar üçte bir oranında azaltmaya yönelik Sürdürülebilir Kalkınma Hedefine ulaşılmasına yardımcı olmak için fiziksel aktiviteyi artırmanın ve hava kirliliğini azaltmanın bir yolu olarak tanımlamıştırlar. (Sun, ve diğerleri, 2012)

Bir başka yapılan deneye göre, yaşamın erken dönemlerinde yüksek yağlı bir diyete eş zamanlı maruz kalma ile birlikte ve bu maruz kalmadan PM2.5 maruziyetinin değerlendirilmiştir. Normal bir diyetle beslenen ancak 10 hafta maruz kalan C57BL/6 fareleri, filtrelenmiş havaya maruz bırakılan yüksek yağlı yemekle beslenen farelerde görülenlere yaklaşan HOMA-IR ve postprandial glikozda bir artış dahil olmak üzere metabolik anormallikler sergilemiştir. Başka bir çalışmada, PM2.5’in intratrakeal maruziyeti, yüksek yağla beslenen erkek Sprague-Dawley farelerinde 3 haftanın sonunda IR’yi güçlendirdiği görülmüştür. Birlikte ele alındığında, bu deneyler, PM2.5’e maruz kalmanın yüksek yağlı diyetle önemli bir etkileşimini ortaya koyduğunu ve erken yaşamın, PM2.5’e maruz kalma etkilerine karşı hassas bir dönemini temsil etme olasılığını artırdığı görülmüştür. (Rajagopalan & Brook , 2012)

Yapılan Çalışmalar

Artan sayıda kanıt, diyabet ve kardiyovasküler hastalıkta ortaya çıkan salgını açıklamaya yardımcı olan kilit bir mekanizma olarak diyete ve çevresel faktörlere inflamatuar (Bağışıklık sistemi üzerinden tahriş edici ajanlara karşı vücudun verdiği tepki) yanıtları ima etmektedir. Fiziksel ve sosyal çevrenin duyarlılığı belirlemedeki rolü kritik gibi görünse de hem genetik hem de çevresel faktörler şüphesiz bir rol oynamaktadır. Kentsel çevrede yaygın olan gibi geleneksel olmayan faktörler, tip 2 diyabet eğilimini hızlandırmada diğer baskın faktörlerle göre düşük ancak göz ardı edilemez seviyeli bir sinerji sağlayabilir. Hem deneysel hem de epidemiyolojik çalışmalardan elde edilen veriler, bu ilişki hakkında fikir vermeye başlamaktadır. Daha ileri çalışmalardan fayda sağlayacak ve çevresel sinyallerin metabolik hastalığa yatkınlığı modüle ettiği mekanizmalara ilişkin ek iç görüler sağlayacak bir dizi alan mevcuttur. Hava kirliliğine maruz kalmanın b-hücre fonksiyonu, “Glukagon” gibi karşı düzenleyici hormonlar ve insülinotropik mekanizmalar üzerindeki etkileri üzerine deneysel çalışmaların daha da detaylandırılması gerektiği vurgulanmıştır. Hava kirliliğinin hipotalamik iştah ve tokluk mekanizmaları üzerindeki etkileri, hava kirleticilerin önemli beyin homeostatik merkezlerinde iltihaplanmayı modüle etmesi tamamen mümkün olduğundan, çalışmaların yoğunlaştığı bir alan olarak düşünülebilir. Ek olarak, periferal inflamasyonun merkezi otonomik kontrolü üzerindeki etkiler, çevresel inflamasyonun belirlenmesinde çevresel tetikleyicilerin önemli bir rol oynayabileceği ek yolları temsil edebilmektedir. Bu bağlantının toplumsal maliyeti, eğer gerçekten doğruysa, hava kirliliğinin her yerde bulunan doğası ve obezite/DM ile ilişkili komplikasyonların ekonomik maliyetleri göz önüne alındığında şaşırtıcıdır. Hava kirliliği ile kardiyovasküler hastalık arasındaki bağlantıların önceden belirlenmiş doğası ve halihazırda yürürlükte olan düzenlemeler göz önüne alındığında, en azından ABD ve Avrupa gibi ülkelerde, bu ek bağlantılar, ek büyük kohortlarda kurulabilirse, hava kirliliğine maruz kalmayı sınırlamak için ikna edici bir gerekçe sağlayacak olması vurgulanmaktadır. (Rajagopalan & Brook , 2012)

Son olarak, diyabet özelinde bakıldığında nüfusun çok olduğu ve hava kirliliğinin yüksek olduğu bölgelerde diyabet hastalarındaki fazlalık göze çarpmaktadır. Kontrolsüz nüfus artışı buna bağlı olarak da hava kirliliğini beraberinde getireceğinden diyabet tip 2’ye yakalanan hasta sayısında artış olabileceği öngörülmektedir. Bundan dolayı hava kirliliğin yüksek olduğu bölgelerde bu durumu kontrol altına almak ve insanlar için tehlike olmayan hava koşullarında yaşaması diyabet tip 2’ye yakalanma olasılıklarını düşürebilir.

Kaynakça:

https://journals.sagepub.com/doi/abs/10.1177/2042018819897046

https://journals.sagepub.com/doi/abs/10.1177/0192623312464531

https://diabetesjournals.org/diabetes/article-abstract/61/12/3037/33738

https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0048969712013873

Yazar hakkında

Batuhan Özduman