Son günlerde tartışmalara konu olan palm yağını yakından inceleyelim.
Palm yağı hem gıda hem de gıda dışı sanayi için ham madde olarak kullanılan çok yönlü bir bitkisel yağdır. Dünyada palm yağ üretiminin %90’ı Endonezya ve Malezya’da gerçekleşmektedir. Palmiye ağaçlarının kökenleri Batı Afrika’ya dayansa da, yağış miktarı ve sıcaklığın yüksek olduğu Asya, Kuzey ve Güney Amerika’nın farklı bölgelerinde de yetişebilmektedir. Palm yağı en eski kayıtlara göre M.Ö. 3000 yıllarına dayanan bir geçmişe sahiptir. Gıdalarda kullanımı 15. yüzyılda başlamışken gelişen teknoloji ile zamanla endüstriyel ürünlerde yaygın olarak kullanılır hale gelmiştir. Palm yağı farklı özelliklere sahip geniş bir ürün yelpazesine sahip ve işlenip harmanlanabildiği için çok çeşitlidir. Süpermarket raflarındaki ürünlerin çoğunda bulunmakta olan bu yağ gıdadan kozmetiğe, kullandığımız temizlik ürünlerinin ana bileşenlerinden biridir. Pürüzsüz ve kremsi dokusu ve kokusuz olması, özellikle pişmiş ürünler gibi (örneğin bisküvi) birçok üründe mükemmel bir bileşen haline getirir. Gıda ürünlerinin raf ömrünü uzatan doğal koruyucu etkisi vardır. Aynı zamanda en çok verim sağlayan bitkisel yağ ürünüdür. Diğer ürünlerin aynı miktarda yağ üretmesi için gereken arazinin yarısından daha azına ihtiyacı vardır. Bu palm yağını dünyanın en ucuz bitkisel yağı yapar. Tüketimin artması ile birlikte palm yağına olan talep de hızla artmıştır. Avantajlarının yanı sıra olumsuz etkileri ile de sıkça tartışılmaktadır.
Palm Meyvesi
Tartışmaların odak noktası sağlığa ve çevreye zararları olan palm yağı 200˚C’nin üzerinde rafine edildiği takdirde diğer bitkisel yağlara oranla daha fazla kanserojen madde içermektedir. Gelişmiş teknoloji ile birlikte gıda güvenliği de göz önünde tutularak palm bitkisinin işlenmesi orta derecede ısıl işlem ile gerçekleştirildiğinde bu maddelerin oluşma riski en aza indirgenmektedir. Diğer bitkisel yağlar ile kıyaslandığında doymuş yağ asidi oranı fazla iken margarin ve hayvansal yağlara oranla daha azdır. Doymuş yağ asitleri LDL kolesterolü arttırmakta ve kalp hastalıklarına neden olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu (EFSA) sağlık üzerinde olumsuz olabilecek etkilerine dikkat çekmekle birlikte kullanılmaması, kullanımın sınırlandırılması veya yasaklanması gibi tavsiyelerde bulunmamıştır. Tartışmalar üzerine yakın zamanda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik “Türkiye’de palm yağına ilişkin mevzuat, ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmalar ve veriler ışığında hazırlanmıştır. Söz konusu mevzuatta palm yağının taşıması gereken fiziksel ve kimyasal özellikler yer alıyor. Bakanlığımızca bu konuda her türlü kontroller yapılmaktadır. Palm yağı bütün dünyada gıda sanayisinde yaygın bir şekilde kullanılmaktadır” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Sağlık iddiaları bir yana çevresel boyutta değerlendirildiğinde yağmur ormanlarının büyük bölümü katledilerek yerine palmiye ağaçları dikildiği yadsınamaz bir gerçek… Ne yazık ki yağmur ormanlarının yok olması ile burada bulunan canlı türlerinin de doğal yaşam alanlarını elinden almakta. Diğer bitkisel yağları kullanmak pratik bir çözüm gibi görünse de aslında daha büyük olmasa da sağlık sorunları ve çevresel sorunlar yaratmaya devam edecekler. Bu nedenle en iyi çözüm sürdürülebilir palmiye yağı üretmektir. Peki, sürdürülebilir palm yağı mümkün mü? Bunu mümkün hale getirmek için bunca yıldır kullanımına rağmen son yıllarda iyice yaygınlaşması ile birileri nihayet harekete geçmiş…
Yağmur ormanlarının yok olmasını engellemek ve sürdürülebilir palm yağı üretimi amaçlarıyla 2004 yılında RSPO (Roundtable on Sustainable Palm Oil) kurulmuştur ve 2008 yılında RSPO sertifikası geliştirilmiştir. Başta büyük FMCG (Fast Moving Consumer Goods) firmaları olmak üzere ham madde olarak kullanan firmalar ve pek çok palm yağı üreticisi RSPO sertifikası ile üretim yapmaktadır. Palm yağı 8 ilke ve kritere bağlı olan RSPO sertifikası sayesinde sürdürülebilir bir hal almıştır. Bu ilke ve kriterler;
- Şeffaflığa bağımlılık,
- Geçerli kanun ve düzenlemelere uyum,
- Uzun vadeli ekonomik ve finansal canlılık taahhüdü,
- Yetiştiriciler tarafından uygun en iyi uygulamaların kullanılması,
- Çevre sorumluluğu ve doğal kaynakların korunması ve biyo-çeşitlilik,
- Çalışanların ve üreticilerden etkilenen bireylerin ve toplulukların sorumlu düşünceleri,
- Yeni dikimlerin sorumlu bir biçimde geliştirilmesi ve
- Faaliyetin kilit alanlarında sürekli iyileştirme taahhüdü
şeklindedir. Bu sayede artan küresel gıda talebini yerine getirirken uygun gıda fiyatlarını ve yoksulluğun azaltılmasını desteklemektedir. Toplumsal çıkarların, topluluklar ve işçilerin korunmasının yanında çevreyi ve vahşi yaşamı korur. İşin toplumsal ve ekonomik boyutu ele alındığında Endonezya ve Malezya’da yaklaşık 4.5 milyon kişi palm yağı üretiminden geçimini sağlamaktadır. Aynı zamanda gıda maddesi olarak palm yağı temel özelliklerinden dolayı diğer yağlarla değiştirilemez. Diğer yağları kullanmak, ürünlere palm yağı ile sağlanan aynı doku ve tadı vermez.
Tüm bunlar göz önüne alındığında bu sertifika kullanımının yaygınlaştırılması ve hatta zorunlu hale getirilmesi ile çevreye ve topluma olan olumsuz etkiler en aza indirilebilir. Şunu da unutmamak gerekir ki nüfustaki hızlı artışın yanında bilinçsiz uygulamalarda bulunmak ve sürdürülebilirliği göz ardı etmek dünya kaynaklarını yok olmaya mahkum eder.
Kaynakça