Güzel fotoğraf. “Kim çektiyse eline sağlık!” demek Telif Hakları Genel Müdürlüğü için yeterli olur mu bilmem ama bizler ne yazık ki her sabah yeni bir maceraya uyanan insanlardan değiliz. Bizler daha çok, bir an önce ayılıp işe gitmek için Kettle’ın düğmesine basan insanlardanız. Profesyonel kimliğimiz ne olursa olsun, her sabah uyandığımız yer, hep aynı: Daha mutsuz, daha umutsuz bir dünya.
Beyaz yakalı. Plazalarda, şirketlerde, açık ofislerde… Her sabah kahvesini yudumlarken haber sitelerine bakıp gezegenin haline üzülen, çay saatine doğru ise herhangi bir alışveriş sitesinden aldığı yeni kazağıyla sorunlarını bertaraf ettiğini düşünen/zanneden, 4 yıllık üniversite mezunu, iki yabancı dile hakim, sabıkası olmayan, B sınıfı sürücü belgesi bulunan, erkek adaylar için askerlikle ilişiği bulunmayan, prezentabl…
Hadi biraz değişelim. İsterseniz kualaları tanıyalım, isterseniz okul yapalım. Zeytinlikleri de koruyabiliriz. Domates ekmeyi de öğrenebiliriz, yoğurt yapmayı da bir çocukla karnımız ağrıyana kadar gülmeyi de… Resim yapalım, sergi gezelim, müze kuralım, müzelere gidelim, film çekelim, film izleyelim, toplanalım, tartışalım, imza atalım, yazı yazalım, okuyalım. Güzel bir çorba pişirelim mesela, hiç kazak örmeyi denediniz mi, ben hep merak etmişimdir…
Hayır dünyayı kurtaralım demiyorum, biraz mutlu olalım diyorum, çünkü bunu içtenlikle yapmaya çok ihtiyacımız var, diyorum.
Bir ağaç dikin, diyorum, “iklim için” değil, kendiniz için.
Hayatınızda bir kez olsun zeytin toplayın dalından.
Doğaya dokunun, bir daha bırakmak istemeyeceksiniz.